Takvim yaprakları birer birer düşüyor…
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü de geçti.
Ama keşke insan hakları dediğimiz o büyük emanet,
bir tarihe sıkışıp kalmasa…
Çünkü takvimdeki gün bitti diye,
dünya bir anda adil olmadı.
Çocuklar hâlâ savaşların gölgesinde büyüyor,
kadınlar hâlâ yaşam hakkını savunuyor,
emek hâlâ karşılığını arıyor,
özgürlük hâlâ bazı coğrafyalarda yabancı bir kelime gibi yankılanıyor.
Evet, 10 Aralık geçti…
Fakat insanlığın vicdan sınavı bitmedi.
Bir gün gecikmiş bir yazı değil bu;
tam aksine, geciken adaletin, geciken eşitliğin, geciken farkındalığın sesi.
Çünkü insan hakları bir güne sığmaz;
her gün korunması gereken bir yaşam nefesidir.
Belki dün fark etmedik, koşturmacaya kaptırdık…
Ama bugün durup kendimize sormalıyız:
“İnsan hakları denen o emaneti, ben kendi hayatımda nasıl yaşatıyorum?”
Bazen bir kapı açmak,
bazen bir haksızlığa karşı susmamak
bazen sadece bir insanı “insan” olduğu için sevmek bile
büyük bir başlangıçtır.
10 Aralık geçti, evet…
Ama insanlığın yüzüne çarpılan tokatlar geçmedi.
Hakları yok sayılan her can, bu dünyanın vicdanına saplanan bir çığlıktır.
Unutmayalım: Sessiz kalan herkes, haksızlığın ortağıdır.
—
Gönül Notu
“İnsan hakları; kalemin yazdığı, duvarların süslediği bir cümle değil…
İnsanın insana merhametle baktığı her anın adıdır.
Bugün geç kaldıysak, yarın bir canın hakkını koruyarak yeniden başlayabiliriz Recebiye Çatak Sezer