Samet MEMİŞ/ ISPARTA-BHA
Yaz aylarıyla birlikte Türkiye’nin dört bir yanındaki sahiller milyonlarca vatandaşı ağırlıyor. Antalya’dan Mersin’e, Muğla’dan Adana Karataş’a kadar uzanan bu uzun kıyı şeridinde, plajlara yönelik tartışmalar yeniden gündemde: Ücretsiz mi olmalı? İşletme olmalı mı? Belediyeler mi yönetmeli?
Öncelikle bir gerçeği kabul edelim: Evet, plajlar halkındır. Ancak bu cümle tek başına yetmiyor. Çünkü halk olmak, sadece denize girmekle değil; o alanı korumakla, düzenine sahip çıkmakla da ilgilidir.
Samet Memiş: “Türkiye gibi yaz turizmiyle nefes alan bir ülkede, plajları tamamen sahipsiz bırakmak mümkün değildir. “Herkes gelsin ama kimse işletmesin, para alınmasın” anlayışı kulağa hoş gelebilir, ancak uygulamada kaos ve kirlilik doğurur.
Somut bir örnek: Antalya’daki Sarısu Plajı. Belediye işletmesinde. Giriş ücretli. Ancak duşların durumu, çöp kutularının taşmışlığı, genel hijyen… her şey içler acısı. Buradaki sorun sadece sahiplenme değil; asıl mesele, doğru yönetim eksikliği.
Halkın rahat edebilmesi için plajlarda şezlong da olmalı, duş da, büfe de. Ancak bu hizmetler fahiş fiyatlarla sunulmamalı. Denetim şart. İşletmeci “nasılsa kontrol eden yok” dememeli.
Çözüm ne tamamen serbestlik ne de tam yasak… Çözüm; etkin denetim, kaliteli hizmet ve kamu yararına çalışan bir sistemde yatıyor.
Plajların halkın olması demek, onu gelişi güzel kullanmak anlamına gelmez. Temizlik, düzen, erişilebilirlik her vatandaşın hakkıdır. Bu dengeyi kuramazsak, çevre kirliliği, gürültü ve karmaşa her yaz biraz daha büyüyecek.
Plajlar elbette halkındır. Ancak bu alanlar sahipsiz bırakılırsa en çok zarar gören yine halk ve doğa olur. Kamu eliyle ya da özel işletmeyle fark etmez; önemli olan doğru yönetilen, temiz, erişilebilir ve adil plajlardır.
Unutmayalım, halk plajı halkın olduğu kadar, halkın sorumluluğudur da.